15 Mayıs 2013 Çarşamba

Venedik

Venediklilerle Türkler baya yakınmış birbirlerine. Hatta genel olarak genetik araştırmalar sonucunda söylendiğine göre en yakın iki millet İtalyanlar ve Türklermiş. Bizden sonra en çok komplo teorisi üreten milletmiş İtalyanlar. Yani onların kızları da tribal.
Bu şehirde yemekler gerçekten güzel değil ama uğraşmadıklarından değil, yetenek yok adamlarda resmen. Dominosu koysan o da iş yapamaz gibi. Tek önerim her zaman olduğu gibi pizzadır. Zaten 1 haftada pizza makarna yemekten ciğerim hamur oldu. 
Çok güzel tarihi ayrıntılar vardır Venedikte. Mesela Osmanlı'daki Nurbanu Sultan Venedikliymiş ve bizim mısır çarşısının önündeki güvercinler ondan gelmeymiş. Kadın Venedik'ten Türkiye'ye güvercin getirtmiş abi. Zaten gidip görürseniz anlarsınız, kendinizi mısır çarşısının önünde hissedersiniz. 
Bu şehirde zamanında 100bin kişide 11bin fahişe oranı varmış, zaten kazanova da buradan gelmekte. Hani suç sadece adamda değil ve zamanında burada düzenlenen partilerde herkes maske takarmış, inanılmaz bir maske kültürü var adamlarda. 400 euroluk maskeler gördüm evrendeki bütün kuşların tüylerinden yapılma, elmaslar pırlantalar. Bokunu çıkarmışlar biraz.


Bu millet çok sigara içene Türk gibi sigara içiyosun kanka diyen bi millet. Bu şehirdeki o baktığınız aman bu ne dediğiniz gondolların tanesi 50bin euro ve 12 farklı ağaçtan yapılıyorlar. Bu şehir adalar üzerine kurulu ve işin en güzel tarafı da bu. Birkaç metrelik o köprülerle adalardan adalara yürüyerek geçiyorsunuz. Efsane bi şey. 


Bu şehrin ünlü olduğu bir diğer şey Murano camları. Gerçi cam üflemeyi de Türklerden öğrenmişler ama bizim her bokumuzu başkalarına kaptırma huyumuz burada da çıkmış ortaya, şimdi Venedikliler ünlü bununla. 
Camdan balonlar benim favorilerimden. 
San Marco meydanında bir çan kulesi vardır. Çok ilginç çalar. Örneğin saat 4 için bir kere 3.55te bir kere de 4.05'te çalması gerekir. Biri yaşlı bir adam heykeli tarafından çalınır, geçmiş zamanı simgeler; diğeri genç bir adam heykeli tarafından çalınır ve gelecek zamanı simgeler. 
Venedik'te ara sokaklarda kaybolmak Roma'da ya da ne bileyim Paris'te kaybolmak gibi değildir. Çok boş çok tenha ve karanlık sokakları vardır ve yolunuzu bulabileceğiniz hiçbir işaret yoktur. Bizdeki gibi aşağı yürü işte nasılsa denize ulaşırsın mantığı bu adamlarda geçerli değil.


Venedikte neredeyse her yer 8 gibi falan kapanıyor, o saatlerden sonra şehirde insan görmek zorlaşıyor. Ya da belki ben yağmurlu bir akşamına denk geldim diyedir ama bir iki kafenin garsonundan başka insan görmedim diyebilirim. Akşam yemeğinizi erken yemelisiniz bence ve San Marco meydanında açık bulduğunuz herhangi bi cafeye dalıp ısınmak için kahve falan içmelisiniz. Venedik güzel yer, ama dehşet soğuk arkadaş ya.




13 Mayıs 2013 Pazartesi

Sirmione

Sirmione İtalya'da küçücük bir kasabadır ama Avusturya başbakanın ne bileyim formula 1 pilotlarının saray yavrusu evlerinin olduğu bir yerdir. Bu kasaba da surlarla çevrilmiştir ancak Garda gölünün en güzel yerinde olduğu için dışarı da taşmıştır.
Benim için burası sims şeklinde kasabalar listemde 1.sıraya yerleşmiş bir yerdir. Çok ufaktır, kasabanın bir ucundan diğerine 15 dakikada yürürsünüz ama gerçekten görülmesi gerekir. Ufacık yere aşık oldum resmen.
Kasabanın girişi tam bir ortaçağ kalesini andırır, çevresinde bir hendek vardır ve asma köprüsü bile hala durur orada. Hayranlıkla izlediğim için girişinin fotoğrafını çekmedim, vikipediden çalıyorum;


Bu kaleden yapılmış kasabanın içi de girişi kadar güzel. Yollarında kafayı yersiniz, dondurmacıları ise bütün İtalya şehirlerinde olduğu gibi burada da efsanedir. Sanırım burada dünyanın en güzel makarnasını yedim, ki ben öğrenciyim haftada 150 öğün makarna yiyorum, her çeşit şeyi denemişimdir. 
Kasabanın meydanı gölün kıyısındadır ve bu gölde kuğular ördekler güvercinler her çeşit kanatlı hayvanı görebilirsiniz. 


Bu kasabanın insanları birazcık uyuzlar ama hayvanları çok cana yakın. Evet resmen hayvanlar cana yakın.


Annemin elinden çubuk kraker yiyen kuğuyu gerçekten hiç unutamam sanırım..
Sokakları daracık, kahveleri çok güzel ve aynı zamanda İtalya'nın geneline göre ucuz olan kasabada tam bir emekli olayım da sahil kasabasına yerleşeyim cinsinden. Kanalizasyon mazgallarından huzur ve sakinlik fışkırıyor resmen. Ha bu arada özellikle öneriyorum şu şehir merkezi fotoğrafında, merkeze çıkan sağ taraftaki sokakta tam merkezin dibinde bir cafe var, inanılmaz güzel kahve yapıyor yanında da şekerli kurabiye ikram ediyor. Amca bir harika, ayrıca kasabanın tamamındaki en cana yakın insan.




Söylemek istediğim bir diğer şey de şehrin tam giriş kapısının ilerisinde bulunan seyyar meyveciler. Bu insanlar o meyveleri cennetten mi bulmuşlar getirmişler bilemiyorum ama dünyanın en güzel çileğini, muzunu ne bileyim hindistan cevizini falan satıyorlar. Aman bu ne mikropludur bunlar demeyin, bir kap çilek alın onlardan. Suratıma renk geldi allah çarpsın daha önce yediklerim çilek değilmiş benim. Volendam'da yediğim çileğe bile 10 basardı. 
Beni Sirmione'de bırakıp gidebilirsiniz, neden yaptınız bunu demem. Büyük şehirleri gezmenin güzelliği ayrıdır ama bu tip kasabaları görmek bambaşkadır. Herkes Roma'ya Paris'e Londra'ya gider ama bu tip kasabalar saklıdır, GİDİN BENCE HANİ.



Pisa & San Gimignano & Siena

Toscano bölgesinin en çok gezilmesi gereken yerleridir bu 3 şehir. Birinden diğerine yol alırken Toscano'nun simgesi olmuş geniş gelincik tarlaları görürsünüz ki bence bu Pisa şehrinden daha güzel bir görüntüdür.
İçlerinde en çok San Gimignano'yu sevdim ama önce Pisa'dan başlayacağım. 
Pisa kulesi ile ünlüdür ve sadece kulenin adı Pisa sanılır ama aslında bu şehrin adıdır. Merkezinde mucizeler meydanı vardır ve aslında sadece burası görülmeye değer bir yerdir. Çok ufacık bir köy gibidir Pisa şehri. Bu Mucizeler meydanı'nda 3ü yanyana olmak üzere bir vaftizhane bir katedral ve çan kulesi bulunur. Bu çan kulesi işte o eğik olandır ve eğik olduğu için ünlü sanılır ama aslında dünyanın en önemli çan kulelerinden biridir çünkü Galileo bütün cisimlerin farklı ağırlıklarda olsalar da aynı fizik kuralı çerçevesinde aynı zamanda yere düştüklerini bu kulenin tepesinden aşağı farklı ağırlıklarda iki top atarak kanıtlamıştır. 




Kule yapıldığı tarihten itibaren güneye doğru eğilmeye başlamıştır çünkü zemin rezalettir. Çok yumuşak bir zeminde olduğu ve sürekli zeminde çökmeler yaşandığı için merkezden yaklaşık 4 metre kadar eğik durmaktadır ancak kulenin daha fazla eğilmesi geçtiğimiz 10 yılda falan yapılan bir projeyle engellenmiştir. Yeni mühendisler rocks. 
Mucizeler meydanı inanılmaz komik bir yerdir. Kadrajı pisa kulesine doğru çevirdiğinizde hepsi aynı pozu vermiş 15 20 kişi görebilirsiniz. Yavrularım hepsi de kuleyi tutmaya çalışırlar.
En çok şaşırdığım şey ise mucizeler meydanındaki katedralin içinden ilham alınan bir Harry Potter karakterinin olmasıdır. Bunun dünyada başka bir yerde eşi yoktur. Hipogrif.


Kulenin tepesine çıkmayı çok istedim, burası Floransadaki rezalet kuleye kıyasla daha kısaydı ve 294 merdivendi. Ama dediğim gibi yürümeyi bile beceremediğim için kulenin tepesine çıkamadım......
Buranın diğer bir komikliği türklere olan ilgidir. Mucizeler meydanının girişinde sağlı sollu onlarca Bangladeşli satıcı bulunur ve tezgahlarda hediyelik eşya satarlar. Bir tanesinin adı Mahmut'tur ve biraz engelli bir arkadaştır. Bizim Türklerde mazlumun yanında olmak gibi bir kavram da olduğu için herkes ondan alışveriş yapar. Bunu gören diğer bangladeşliler de türkleri gördüğü anda 'my name is Mahmut yaaa' demeye başlarlar, Türk bayrakları çekerler tezgahların tepelerine. Gerçekten çok sıcakkanlı insanların olduğu bir yerdir burası. İtalyandan çok Bangladeşli olduğundan olsa gerek.....


Şimdi gezi boyunca Roma'dan sonra en çok beğendiğim yere gelmek istiyorum; San Gimignano. 
San Gimignano ortaçağın Manhattan'ı denilen bir yerdir, Siena iline bağlıdır ve inanılmaz bir şekilde korunmuş dünyalar güzel bir ortaçağ kasabasıdır. Surlarla çevrilidir ve şehre giriş kapısı tektir. Devasa bir kapıdan daracık sokaklı kasabaya girersiniz. O kadar kenarda köşede kalmış bir yerdir ki giderken telefonum çekmiyordu bile. Şehir 14.yy'da nasılsa hala öyledir. Unesco tarafından dünya mirası sayılmaktadır ve tekrar söylüyorum öyle inanılmaz bir şekilde korunmuştur ki gözlerim doldu. Yine kendi kendime yaşlı teyze tribine girdim, bizim ülkemizde neler var biz hiç korumuyoruz diye üzüldüm.
19 kulesi vardır buranın ve şaraplarıyla ünlüdür. O daracık sokaklarda nerden baksan 50 tane şarap dükkanı vardır ve hepsi de şarapları tattırmaya baya heveslidir. Ufacık kasabayı gezerken kafa olabilirsiniz. 




Kasabanın merkezi şu son fotoğraftadır ve şimdi işin en güzel yerine geldi; bu kasabada bir dondurmacı vardır tam şuan son fotoğrafta baktığınız yere sırtınızı verdiğinizde gördüğünüz yerdir iki kere dünya dondurma şampiyonu olmuştur. DONDORİ GELATERİA. O götüm kadar yerde bir dondurma yapıyolar aklım şaştı böyle bir güzellik olamaz. Bir muzlu dondurma yedim, ben hayatımda tadı öyle olan muz yememiştim siz düşünün. Buradaki dondurmadan sonra dondurmalara küstüm, hele algidaya nasıl tripliyim. Meydanın yarısına kadar uzanan da bir kuyruğu vardır -allahın emri tabiki öyle bir güzellik için- ama beklemeye kesinlikle değer. 

Toscano bölgesinin bir diğer ili de Siena'dır. Siena il olmasına rağmen hiç şehir gibi değildir ve inanılmaz değişik adetleri olan bir yerdir. Şehir -yine- surlarla çevrilmiştir ve -yine- şehre devasa bir kapıdan girersiniz. Bu şehirde 17 tane mahalle vardır ve her birinin kendine özel renkleri ve hayvan simgeleri bulunur. Mesela bir mahallenin rengi sarı kırmızıdır ve hayvanı sümüklüböcektir, diğer bir mahallenin rengi ise sarı lavicerttir ve hayvanı tospağadır. Adamlar Fenerbahçe ile Galatasaray'ı bilmedikleri için böyle hayvanlar seçmişler tabiki. Türkler gelse bassa iki mahallede adam kalmaz yemin ediyorum. Asıl troll noktası genel olarak şehrin renginin siyah beyaz olmasıdır. Eğer beşiktaşlı olsaydım bu olay üzerinden baya prim yapmıştım. Ama tabiki tospağa rocks!!! 
Bu şehrin değişik geleneklerinden biri de her yıl 15 16 ağustos civarında düzenlenen at yarışlarıdır ve tabiki ailecek tospağa mahallesini tutuyoruz. Bu yarış Siena'nın simgesi gibidir ve her sene kurayla seçilen 11 mahalle katılır. Yarışın olduğu ay boyunca mahallelere devasa uzunlukta masalar kurulur ve her mahalleli o ay boyunca tüm öğle ve akşam yemeklerini sokaklarda mahallelerindeki diğer insanlarla birlikte yer. Tam 1980 İstanbul mahalle kültürü.......
Meydan şöyledir;
 


At yarışları bu meydanın çevresinde düzenlenir ve hiç rastlamadım ama baya televizyonlarda falan yayınlanan bir olaymış bu. Yarışın yapılacağı zaman şehre araba girişi bile kapatılıyor düşünün. Adamlar geleneklerine bağlılar. 
Şehir meydanı olan bu alan Piaza del Campo'dur ve bütün güzel restoranları bu meydanda bulunur, orada bir pizza yemişim varya midem hala bayram havasında. 
Meydandaki iç bükey tuğla alan Meryem'in pelerinini simgelemektedir ve şehrin ortaçağ manzarasıyla inanılmaz güzel uyumludur. Bu şehir de San Gimignano gibi Unesco Dünya Mirası listesindedir ve aynı San Gimignano gibi daracık sokakları vardır. Nasıl araba geçiyor oralardan, nasıl trafik olmuyor benim gibi İstanbulda hayatının yarısını trafikte geçirmiş insanlar için anlaması gerçekten çok zor.


Toscano bölgesi gerçekten tarih kokar ve benim gibi kültür gezisi manyakları için, vay amk insanlar bunları o zamanlarda nasıl yapmışlar diyenler için gezilmesi gereken bir yerdir.

Floransa

Ah Floransa. Senin allah belanı versin Floransa. Niye allah belanı versin dediğime de gelicem mal Floransa. Daha yeni yeni kendime geliyorum anasını satıyım.
Floransa kuzey İtalyadaki toscano bölgesinin merkezidir. Ki söylemem lazım, toscano bölgesi dedikleri yer komple muhteşem bi yer. İtalya ayrıca rönesansın doğduğu şehirdir. Bu yüzden müzeye falan girmenize gerek yok, Floransa açık hava müzesi gibi bir yer.
Floransanın bütün meydanlarını tek tek yürüyerek gezdim. Şehirde girmediğim sokak, kaybolmadığım yer kalmadı ama gitmek istediğim yere de hep ulaştım. Şehir merkezi aslında birbirine çok yakın meydanlardan oluştuğu için gezmesi çok kolay. Çok derli toplu bir şehir Floransa. Hani bizim gibi bi meydanı Taksim bi meydanı Kadıköy şeklinde değil.
Şehrin içinden Arno Nehri geçer ve aslında tüm gezilmesi gereken meydanlar nehrin bir yakasında bulunur, karşıya geçmenize pek gerek yoktur.
Şimdi niye allah belanı versin Floransa...
Floransanın en ünlü meydanlarından biri olan Duomo meydanında gotik mimarisinin en allah bence bu dedirten bir katedrali vardır. Santa maria del fiore olarak da bilinir o katedral ve şöyledir;


O solda gördüğünüz kule toplam 414 basamaktır VE BEN ORAYA ÇIKTIM. Çıkmasıyla inmesiyle tam 828. Eğer günün birinde Floransaya giderseniz ve kapalı mekanlardan hoşlanmıyorsanız ki hoşlanıyorsanız da farketmez günün birinde bu şehre giderseniz o daracık merdivenli 414 basamaklı tepesinden bakınca binadan başka bir şeyin görünmediği o kuleye ÇIKMAYIN. Camiye gitmediğim kadar katedral gezdim diye allah belamı verdi işte. 3 gün kendime gelemedim yemin ediyorum. Romatizmalılar gibi böyle ufacık rampaları olan yerlerde bile birilerine tutunma ihtiyacı, merdiven inip çıkamama sorunu. Lanet rezalet o kule tez zamanda yıkılsın.


Doğruya doğru çok güzel şehir. Ama o kule beni öldürdü yemin ediyorum. En kötüsü de Floransa'nın geziceğim ilk şehir olmasıydı. Gittiğim diğer her yerde ağlaya ağlaya yürüdüm resmen.
Floransa'da bir meydan var; Piazza della Signoria. Açık hava müzesidir bu meydan, bir sürü adamın heykelleriyle doludur ki bu heykeller parmak boğumlarına kadar muhteşemlikle yapılmıştır. Meydanda Neptün havuzu ve Neptün heykeli vardır ki efsanedir. İnsanlar kendilerinin 3 katı heykel yapmışlar helal olsun. Burası akşamlar en büyük etkinliklerin olduğu, Uffizi müzesine ve Arno nehrine doğru giden yolda karşınıza çıkacak bir meydandır. Eğer bu meydadaki devasa şehir kapısına arkanızı verir dümdüz yürürseniz chanelden sonra devam eden sokakta ilk sağdan girerseniz Gabriello adında şu dünyada yiyebilceğiniz en güzel lazanyayı yapan yere varırsınız. Öğle akşam gece günde 3 kere gittim orda lazanya yedim bir allah var yani o lazanya tesadüf eseri yapılmış olamaz dedirtiyor insana.
Bir diğer meydanı Piazza della Repubblica'dır ve bu meydan yine devasa kapısının girişinde o renkli atlıkarıncasıyla çok güzeldir. Bana en çok yardımı dokunan meydandır. Zira en yorgun olduğum saniyede bulduğum taksi durağıyla birincidir kalbimde. Heh öyle bi sorun da var. İtalya'da taksileri yoldan çeviremiyosun öyle. Durağına gitmen gerekiyor. Memlekete bak lükse bak sen.


Ve gelelim İtalya'nın dondurma kültürüne. Hani burda bir top iki top insan gibi yersiniz ama orda iki top kültürü kafam kadar demek. Hiç abartmıyorum Cem Yılmaz demiş ya hani, kuş palazı oldum. Bitmedi dondurma. Bir güzel dondurma yapıyolar allam kelimeler kifayetsiz;


Bir karış dondurma lan. Bir karış dondurma mı olur. Bitiremedim. Zaten İtalya'da öyle dondurma yedim öyle öküz gibi dondurma verdiler ki uzun bi süre dondurma yiyemem heralde. Öneriyorum; tiramisulu dondurma. YİYİN ONU.
Floransa hakkında diğer bir şey ise, mağazalar burada çok erken kapanır. 7 buçuk 8 gibi gezicek yer bulamazsınız. Kafelerde çürüdüm zaten. Kahve içmekten ciğerim soldu. Bir de adamlar çok uyuzlar, bizim esnaf gibi değil tabi türk sıcakkanlılığı falan peeh yalan. İçtiğin şey bittiği anda yeni bi şey söylemezsen resmen kovuyolar seni. Göte bak sen.
Floransa'nın simgesi haline gelmiş bir yer daha vardır ki bu eski köprüleridir. -Sanat tarihi hocası mode on- 14.yüzyılda yapılmıştır ve kapalı bi köprüdür ki avrupada o köprünün benzeri yoktur. Uffizi ile Pitti sarayını birbirine bağlar ve köprü üzerinde kuyumcudan başka bi şey yoktur. Kendimi İstanbul'da gibi hissettiğim tek yerdir burası.


Burada gezilmesi gereken ve kesinlikle insanı OHA dedirten bir diğer yer de Galleria Academia'dır. Burada Michelangelo'nun amatör ve ustalık eserleri bulunur, orjinal Davud heykeli de buna dahildir. EFSANEDİR. 
Geldim en hayret verici kısmına. Floransa'da Duomo meydanın biraz aşağısında Roma Katolik mezhebinin ufak bir kilisesi vardır; Kutsal Haç Kilisesi. Burası Michelangelo, Galileo, Machiavelli, Rafaello ve bunun dışında 250ye yakın ünlü insanın mezarının olduğu yerdir. Tarih yatıyor o ufacık yerde tarih. En ilginci de katolik mezhebinin ufak ancak Françeskan mezhebinin en geniş kilisesi olmasıdır. O kadar çok mezhep varki işin içinde ben karıştırıyorum zaten artık. Birbirlerini kapsayanlar mı dersiniz, birbirinden nefret edenler mi. 
Kısaca Floransa, lazanyaları ve dondurmalarıyla, bulunamayan taksi duraklarıyla, geceleri duvarlara yansıtılan bale gösterileriyle, 414 basamaklı o lanet kulesiyle güzel bir yerdir. Rönesansın merkezi olmasının da büyük etkisi vardır, toscano bölgesinin merkezi olmasının da.